Anlatmak istediğim; Keşan’da yaşayan Lütfü Talih. Lütfü Bey herhalde 3 veya 4 yıl önce ölmüş, Hakk’ın rahmetine ermiştir. Aslında benim Lütfü Bey’le arkadaşlığım yoktur, ancak Lütfü Bey’i tanırdım, o da..
Anlatmak istediğim; Keşan’da yaşayan Lütfü Talih. Lütfü Bey herhalde 3 veya 4 yıl önce ölmüş, Hakk’ın rahmetine ermiştir. Aslında benim Lütfü Bey’le arkadaşlığım yoktur, ancak Lütfü Bey’i tanırdım, o da beni tanırdı. Keşan’ın tanınmış kişilerinden olan Sarı İsmail’in yeğeniydi. Bizim dükkanın karşısında terzilik yapan Hayrettin Gürsel’in yanında çalışıyordu. O tarihlerde ben 11-12 yaşlarındaydım. Lütfü Bey de 15 veya 16 yaşlarındaydı. O günkü intibahım; Lütfü Bey’in akıllı ve efendi bir görüntüsü vardı.
Lütfü Bey’in eşi Zeliha Hanım ilkokuldan sınıf arkadaşımdı. Zeliha Hanım da iyi bir ailedendi. Benim oturduğum sokaktaki her ailenin “Hoca Dayı” diye tanıdığı, “Pirinççi Hoca” da denilen Hoca Efendi’nin torunuydu. Hoca Dayı’nın ismini bilmiyordum, Hoca diye tanınıyordu. İsmi Mehmet olabilir, ancak emin değilim.
Zeliha Hanım ilkokulu bitirdikten sonra babasının yanında çalışmaya başladı. Bir müddet sonra kereste ticareti yapmaya başladılar. Kereste ticaretinde Zeliha Hanım’ın adı öne çıktı. Sonra Zeliha Hanım, Lütfü Bey’le evlendi. Sanırım kereste ticaretine Lütfü Bey’le devam ettiler.
Lise öğrenimimi Haydar Paşa Lisesi’nde yaptım. İstanbul’da Şükrü dayımın yanında kalıyordum. Lise birinci sınıftan itibaren Ramazanlarda oruçlarımı tam tutmaya başladım. Şükrü dayımın eşi rahmetli Lütfiye yengem, sahur zamanı beni maniler söyleyerek uyandırırdı.
Lise öğrenimimi tamamladıktan sonra tarihe duyduğum ilgim sebebiyle bir yıl Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü’ne devam ettim. Sonra Edebiyat Fakültesi’ni bıraktım. O yıllarda Keşan’da kalıyordum. Keşan’da da Ramazan orucumu tutuyor, teravih namazlarıma da devam ediyordum. Teravih namazlarında birkaç defa aynı camide Lütfü Bey’le buluştuk. Buluştuk dediysem; camiye beraber gittiğimiz anlaşılmasın. Ben genellikle camide ön sıralarda oturmazdım, ortalarda veya öne yakın yerlerde otururdum. Lütfü Bey herhalde birinci veya ikinci sırada olurdu. İyi ki ön sıralarda oturuyordu. Teravih namazı tamamlanınca son üç rekatlık vitir namazı kılınmadan önce tekbir getiriliyordu:
“Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahi’l-hamd”
Lütfü Bey’in kalın ve davudi sesi kalabalık cemaatin sesinin üstüne çıkıyor, camide bir tek Lütfü Bey’in sesi duyuluyordu. Camide cemaat toplu tekbir getirirken her zaman içim ürperirdi, ama Lütfü Bey’in gür ve davudi sesiyle getirdiği tekbir sırasında içim daha başka olur, kanatlanıp uçacak gibi olurdum. Lütfü Bey’in gür ve davudi sesiyle, ona iştirak eden cemaatle birlikte okuduğu tekbir sokaklara taşıyor, sanki bütün Keşan tekbir getiriyordu.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)