Ahmet AK
0 533 3423055
ahmet.ak.315080@facebook.com
aak@kesanpostasi.com
Söyleyecek sözü olanlar, demokrasi penceresinden KEYİAD‘a konuk oluyor. Bu nedenle her hafta farklı görüşlere yer vermeye çalışıyor Ahmet Eler. Tek Rumeli TV’deki “Ekonomide Ufuk Turu” programında, geçtiğimiz cumartesi Mehmet Altan‘ı konuk ettikten sonra önümüzdeki hafta bir başka önemli şahsiyeti konuk edecek.
Bilindiği gibi Prof. Dr. Mehmet Altan, Türkiye’nin yakından tanıdığı bir bilim insanıdır. Türkiye’nin en ünlü yazarlarından Çetin Altan’ın oğludur, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesidir. Ülkemizin en koyu Avrupa Birliği taraftarı olarak ön planda yerini alır. Yakın zamana kadar bir gazetenin başyazarlığını bile yaptı. Güncel olayların hafif tartışmaları yerine daha derinden bakışı, farklı söylemi ve ele alış biçimi nedeniyle televizyonlarda tartışma programlarının aranan konuklarından biridir Mehmet Altan. Seveni de var, sevmeyeni de, çünkü Prof Altan, pek çok kişi tarafından değişik biçimde yorumlanan 2008 krizine farklı bakarak “teknik bir kriz” olmadığını söylüyordu. Avrupa Birliği’nin bir büyük proje olarak yürüdüğünü, eleştirilerin Avrupa Birliği ile Avrupa’nın farkını anlayamayanlarca yapıldığını da anlatıyordu.
Altan, Türkiye-AB ilişkilerinde sorumluluğun tümüyle Ankara’da olduğunu, hükümetin yeni bir adım atmaya niyetli olmadığı görüşünde.
Her konuya entelektüel iktisat felsefesi açısından yaklaşan Prof. Dr. Mehmet Altan’a sorulan soruları ve aldığımız yanıtları geçen cumartesi akşamı Tek Rumeli TV‘den bir kez daha izledik.
– 2014, çetin geçeceğine bir takım emareler var:
– 2013 ile ilgili değerlendirmelerinde; “Türkiye parasal bolluk sayesinde Kemal Derviş‘in çizdiği rotadan ayrılmaması etkisiyle ciddi bir büyüme performansı gösteriyordu ancak büyüme oranı yeterli değil, 2014 daha zor olacak. Gelirin üzerinde harcama yapan aile ekonomisi kredilerle yaşıyor. Alarmlar banka sistemi üzerine yoğunlaşıyor. Bu durum iç piyasada büyüme sağlıyor fakat bu büyüme; borçlanarak, iç pazardaki harcamalarla oluyor.”
– Çalışan 24 – 25 milyon insanın “siyaseten” sömürülmesi Türkiye’nin en büyük sosyoekonomik sorunu, olduğunu belirten Altan’a, Ahmet Eler;
“Büyüme ile cari açık arasında pamuk ipliğine bağlı dengeler var. Bizim ülkemiz bunu nasıl başarıyor?” diye sordu:
-Dünya farklı noktalara gidiyor, üretimde 150 milyar doları geçiyoruz ancak Çin, 1 TL’lik “chip” üreterek tek bir ürün ile bizim potansiyelimiz kadar pazar payı yakalayabiliyor. Gelişmek demek Dünyalı olma kabiliyetini artırmaktır. Boş yere övünmek yerine küçük bir gezegende yaşadığımızı kavrayabilmeliyiz. Üretim yapan Türkiye, dünyalı olmanın neresindedir? AB “öldü bitti battı” değildir. AB ile ABD arasında ticaret işbirliği anlaşması var. Üniversitelerin önemi burada önemlidir. Ekonomide istikrar için:
1 – AB reformlarına hızla devam etmek zorundayız.
2 – Yargıya güven olmalı, burasının bir hukuk devleti olmadığına ilişkin güven sorunu yaşanmaya başladığında, orada kurallar değişiyor demektir. Kuralların değişmemesi gerekir. Devletin, gerçek bir devlete dönüşmesi gerekir.
3 – Dünyada siyaset ve ekonomi birbirinden daha bağımsızdır. Biz de bunu sağlamak zorundayız.
4- Güvenceli iş bulduğun an gelişimini durdurursun.
5 – İşçi ölümlerinde üçüncü sıradayız.
6 – Orman işçileri Türkiye’nin en ezilen kesimidir.
7 – Yüzde on işsizi olan Türkiye’nin gerçek fotoğrafını çekmeliyiz, AVM’ler Türkiye’nin başlıca sorunu değildir. Yapısal sorunları hayata girmeyen Türkiye, krizle karşı karşıya kaldığında asıl sorunlarıyla yüz yüze kalacaktır. Dünyanın en kırılgan yapısına sahibiz. Gerçek sorunlarımızla yüzleşmeliyiz.
“Türkiye’den bir dünya markası çıkar mı?”
Marka olmanın tek yolu, “benzeşmemedir“. Benzeşmeyen adam sana yeni bir şey öğretir. Onun için ülkemiz marka olamıyor, ancak taklit ürünlerle günü geçiştiriyor. Kendini ölçü alırsan başkasının da marka olmasını engellersin. Üniversite sayımız arttı ama bizde üniversite yoktur. Türkiye’de kentlerde yaşayan nüfus yüzde 77’ye çıkarken, kırsalda yaşayan nüfus yüzde 23’e düştü. Kır-kent dengesi bitti, kent-metropol dengesi başladı.
Son kısımdaki sorumuz, 2014 yılı ile ilgili öngörüleriniz… ?
2014’le ilgili bir şey görmüyorum. Ekonomi olarak da siyasi olarak da görmüyorum. Zor bir yıl olacak, geliri ve gideri denk olmayan bir ülke dışarıdan gelen parayla ayakta duruyor. Yolsuzluk söylemlerinin bağımsızca yargılanamadığı ülkede öngörü zordur. Dışarıdan gelen para da gelmez olur. Ağır bir bedel ödeyeceğimiz günler geliyor. 10 yılda bir sendeleme süreci var. 10 yıl iyi giden süreç ardından gelen 10 yılda kötü günleri getireceğe benziyor.
* * *
Bizim diyeceğimiz şu ki; “İkinci Cumhuriyetçilik” kavramı ilk olarak 31 Ocak 1991’de Mehmet Altan tarafından ortaya atılmıştır. Cumhuriyet devriminin demokratik ve çoğulcu özellikte olmadığı, halk egemenliğine değil bürokrasiye ve ordunun üstünlüğüne dayalı olduğu görüşü bu ideolojinin en önemli tezlerindendir. Bu siyasi görüşün destekçileri sivil siyaset üzerindeki ordu vesayetinin yok edilmesi, rejimin bürokratik yapısının ve devletçi ekonomi anlayışının değişmesi gerektiğini savunur, tehlikelidir, fakat milleti “ekonomi iyi-iyi” diye kandıran zihniyetler yüzünden hızına hız katmakta iken savın sahibi Mehmet Altan’dan “ikinci cumhuriyet” tezinin nasıl çökmekte olduğunu işitmek heyecan vericiydi, gerçekten!
Ne diyelim; 23 Nisan 1920’lerde atılan “Tam Bağımsız Türkiye ve Atatürk İlkeleri” temeline dayanmayan her tez “ikinci cumhuriyet” söylemleri gibi çöküşe mahkûmdur.
__________ o __________
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)