Ferit ÖMEROĞLU omeroglu@kesanpostasi.com Aslında her şey enerji, heyecan, adrenalin ve spontanlığa alışılmış olmayı farklı boyutta yaşamaktan ibaret.. Bir de üstüne insan kendi yapısı gibi çalışma arkadaşları bulunca ortaya çok farklı,..
Ferit ÖMEROĞLU
omeroglu@kesanpostasi.com
Aslında her şey enerji, heyecan, adrenalin ve spontanlığa alışılmış olmayı farklı boyutta yaşamaktan ibaret.. Bir de üstüne insan kendi yapısı gibi çalışma arkadaşları bulunca ortaya çok farklı, çok spesifik bir sistem çıkabiliyor. Sistem dediğime bakmayın, en büyük sistem ; sistemsizlik aslında..
Dün saat 16.00 civarı.. Soğuk bir kış döneminde güneşin kendini hissettirdiği bir günü yaşıyordum. Haydarpaşa garı manzarasına karşı Kadıköy sahilinde bir bankta doğayı keşfederken, bu keşifteki ana karakterlerim, güneşin rengi ile bulutların ortaya çıkardığı huzur veren manzaranın yanı sıra buna eşlik edecek güzellikte sesleriyle varlığını hissettiren deniz dalgaları ve martılardı. Belki de bugünkü yazımı, bankta izlediğim manzarayı retorik bir üslupla ve bende uyandırdığı düşsel yoğunluklarla anlatacağım bir kurguyla oluşturacaktım. Beklenmeyen bir telefon almasaydım!
Namık Kemal Üniversitesi İnovatif Medya Topluluğu adına ekibimizden Değerli bir arkadaşımız akşam ki O Ses Türkiye Yarı Final programı öncesinde Athena Gökhan ile buluşma ayarlamış.. 3 saat sonra İstanbul Film Stüdyolarında O Ses Türkiye’yi ziyaret edeceksin, Gökhan ile görüşmen var diyordu telefondaki ses… Aslında, bu faaliyetlerimizin aylar öncesinden kurgulanıp, planlanıp gerçekleştiğini düşünenlerin savını çürütmek için önemli bir gelişmeydi.. Saat tam 19.00’da orada olmamız istenirken, artık bir film konusu olacak kadar senaryosu yazılabilecek potansiyelde “İstanbul Trafiği”ne yakalanarak yarım saat gecikmiştik.
Yazımın bu bölümünde O Ses Türkiye izlenimlerimi aktaracağım.
Takip eden insanların aklında oluşan pek çok sorulardan bir tanesi, acaba TV’de izlediğimizden çok farklı mı orada yaşananlar? Oradaki kişiler? Olaylar .. ..
Aslında bu soruların cevabını aktarma noktasında bu ziyaretleri çok faydalı görüyorum.
Dışarıda inanılmaz bir kalabalık vardı. Gençlere yönelik bir program tezini, her yaştan insanın katılımını görmemiz çürütmüştü. Yüksek dozda güvenlik önlemleri alınmıştı. Gökhan Beyin davetlisi olduğumuz için bu yoğunlukta kendimizi kuliste bulduk. Yayına yarım saat kala bizleri kabul etmesi,sıcakkanlılığı ve samimiyeti takdire şayandı. Gökhan Beyin şahsına münhasır söyleyebileceğim bugüne kadar sanat camiasında tanışıp da görmediğim ender bir özellik, utangaçlığıydı. Tevazu, samimiyet özellikleriyle kendini sempatik hale getiren bu güzel insan utangaçlığıyla da kendisine duyulan ilgi ve sevginin dozunu arttırıyordu kanımca.. Muhabbetimiz esnasında ikinci dönem projelerimizden biri için kendisini davet edeceğimi belirttim. Davetin ilginç yanı şarkı söyleyecek olması değil, gençlere kendinden bir şeyler anlatmasını istememdi.. Bu konularda genellikle çekimser kaldığını, kendisinin böyle bir yetisinin olmadığını, jüri üyeliğinde bile çok iyi konuşamadığını söyledi. Tabi bu açıklamaları da ne kadar tevazu sahibi bir kişilik olduğunun göstergesiydi. Netice itibarıyla mütabık kaldık. Kesinleşmese de ileri ki dönemlerde Athena Gökhan’ı genç arkadaşlarla buluşturup, kendi hikayeleriyle ilham vermesini sağlayacağız. Yarışmayı izlemek üzere kendi talimatıyla O Ses Türkiye Stüdyolarında Acun Beyin hemen yanındaki koltuklarda yerimizi aldık. Ardından canlı yayın öncesi Değerli jüri üyeleri alkışlarla yerlerini aldı. Daha önce pek çok canlı yayını yerinde izleme imkanı bulmuştum. Hepsi birbirinden değerli ve reytingi yüksek programlardı. Fakat O Ses Türkiye’de bir farklılık vardı dün gece… Sanki bir salon etkinliği edasında Televizyon Programı değilmiş gibi, sakin, çok az stresli ve samimi bir sistem işliyordu. Ne jüri üyelerinde, ne Acun Ilıcalı’da nede hemen yanımızdaki Acun Medya çalışanlarında, diğer TV Programlarındaki gerginliğin ve stresin dozunu göremedik. Zaten bunun özetini şu örnek açıklıyor ; program başladığında Acun Bey, “ Murat, gece 1 de halı saha maçımız var. Neyse bunu yayından sonra konuşuruz. “ diyerek gülüyor.
Sevip sevmemek subjektiftir fakat Televizyon Dünyasında, Acun Ilıcalı’nın başarısını tartışmaya açmak pek mümkün değil gibi..
Acun Ilıcalı ile ilgili izlenimlerimi, farklı perspektiften kendi yaşamını ve kişiliğini ileri ki dönemlerde kendisini ziyaret ettikten sonra yazacağım.
Geceye dair küçük bir anekdot : gözlemlerim neticesinde kısa kısa telefonuma notlar alırken yanımdaki kişi, “ ne yazdın yahu, kitap olur yazdıklarından.. “ diye girizgah yaptı ve birkaç dakikalık muhabbete daldık. O an o karmaşada ve yoğunlukta kim olduğunu anlayamadım. Sonradan tanışınca, Acun Beyin çocukluk arkadaşı, ortağı Esat Yontunç olduğunu öğrendim.
Burada pek çok verilebilecek mesaj var. Üniversiteli gençler olarak heyecanı diri tutmak, edinilen akademik ve mesleki eğitim dışında sosyalleşmek ve iletişim ağlarını kuvvetlendirmek üzere farkındalık yaratan projelerin içinde olmak, üniversite sonrası yaşama ciddi katkı sağlayacak tecrübe ve deneyim biriktiriyor. 21. Yüzyıl dünyasının verdiği mesajları iyi okuyabilmek, sanayi sonrası nesli ile sanayi öncesi nesli arasında sentez yapabilmek aslında bizlerin yaşam stilini, kişisel yapılarımızı şekillendiriyor. Çok yönlü olmak, belli bir şeklin içinde bağlı kalmamak, keşif yapmak, farklılık yaratmak en önemlisi değer üretmek, bütün bunları da yaparken bu çalışmaları ideale oturtabilmek..
Belki de,” Kadıköy sahilinde bankta oturup manzara seyrederken, 3 saat sonra farklı yerde hiç düşünmediğin ortamda kendini bulabilirsin” mesajı bu satırları okuyan herkeste farklı çağrışımlar yapacaktır. Nitekim temennim de bu yönde..
Girişken, üreten, sorgulayan, değer katan, ani durumlara kendini hazırlayan gençler grubunda olabilmemiz umuduyla ..
Sevgiyle, umutla kalın..
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)