Selam.. “Değerli okurlarım, su konusunda sizlerle son bir haberi paylaşmak istiyorum. Haberi isteğim üzerine,Yeni Karpuzlu’da balıkçılık yapan öğrencim Veysel Irmak gönderdi.Sevgili hocam sağlık mutluluk dolu uzun ömür diliyorum. Bu..
Selam.. “Değerli okurlarım, su konusunda sizlerle son bir haberi paylaşmak istiyorum. Haberi isteğim üzerine,Yeni Karpuzlu’da balıkçılık yapan öğrencim Veysel Irmak gönderdi.Sevgili hocam sağlık mutluluk dolu uzun ömür diliyorum. Bu gün kü ölçüm sonucu en derin 1..1,5 metre gala gölünün hemen doğusunda galaya yı besleyen pamuklu 1,,,1,5 metre bunların su seviyeleri Meriç nehrinin yükselip alçalması ile ilgili.”
Değerli okurlarım: Bu gün sizlerle bir hikâyemi paylaşmak istiyorum.. Umarım; beğenirsiniz..
HIDIR ; İpsala’nın Hıdır Köyünde yaşayan , yirmi dört yaşında ,orta boylu,adaleli yapılı , siyah saçlı ve saçlarına inat mavi gözlü ve de hani “ amele yanığı” derler ya, örtemediği yerleri temmuz güneşinden kavrulmuş, ama; güneşten korunan yerleri bembeyaz olan, yağız bir delikanlı.. Hıdır, lise terk..
Her iş günü gidip gelmek zorunda olduğu İPSALA LİSESİ’ne, ekonomik nedenler ile, bir gün gidemez olmuş. Bırakmış okumayı ve çiftçiliğe başlamış. Yaşı geldiğinde de askere alınmış ve Malazgirt’te askerlik görevini tamamlayarak, köyüne dönmüş…Dönmüş ve sevdalısı Sıdıka’yı kendisini bekler bulmuş..!
Söz’dü, Nişan’dı derken Hıdır geçtiğimiz kasım ayında Sıdıka ile evlenmiş..Karısıyla mutlu günler süren Hıdır Keşan’a geldikçe; karısına harman veresiyesi çeyiz düzdüğü mağaza sahibine uğruyor, hoş beş ediyor ve hatta ufak tefek ihtiyaçlarını, gene harman veresiyesi olarak, bu mağazadan karşılıyormuş.
Elli dekar buğdayını biçtikten sonra, evdeki iki ineğe bakmaktan başka işi kalmayan Hıdır Temmuz’un bu yakıcı ve boğucu sıcağından biraz olsun kurtulmak için kerpiçten yapılmış eski köy kahvesine gitmeyi uygun buldu. Ne kadar olsa bu bunaltıcı sıcaklara rağmen kerpiç yapılar ,diğer yapılara göre, serin oluyordu…
Kahvede oturan altı genci ve üç yaşlı köylüyü selamlayarak kahveye giren Hıdır ,canı kimseyle konuşmak istemediğinden, köşedeki cam kenarına yerleştirilmiş tahta masaya giderek,oturula oturula üzerindeki kirler neredeyse bir cila görevi görmeye başlayan , tahta sandalyelerden birine adeta tünedi….!
Kahvenin penceresinden saman balyası yüklü bir traktörü izlerken; saman bu hale gelene kadar ne sıkıntılar çekiliyor diye düşündü ve bir an arkasına yaslanmak istedi ama; altındaki tahta sandalye kırılacakmış gibi gacırdayan bir ses çıkarınca, hemen toparlandı ve gene tüneme durumunu aldı ve sandalyeye ağırlığını vermemeye çalışarak oturmasını sürdürdü..Rahat değildi Hıdır…..
Sıkıntılı bir sesle kahveciye: “ Üseyin bana bir çay ver” dedi. Hüseyin , kahvede fazla müşteri olmaması nedeniyle, kaynaya kaynaya katran gibi olan bir bardak çayı Hıdır’ın önüne sürdü.! Köyde çay yüz yirmi beş kuruştu.
Hıdır harareti keser düşüncesiyle tek şekerli olarak içmek istediği çayın şekerini karıştırırken, bir anda içini kaplayan sıkıntının artması nedeniyle; derin derin nefes almaya başladı.Kahveye girerken gördüğü ve boğucu sıcaktan korunmak nedeniyle, kahve önündeki ağacın gölgesine sığınan ve de dilinin neredeyse tamamı dışarda olarak , kesik kesik hızla soluyan köpekten tek farkı ; dilinin dışarıda olmamasıydı…!
Önündeki çaya bakarak, daha derin bir nefes aldı..Adeta çay falına bakar, çayla konuşur gibiydi Hıdır..Çay yüz yirmi beş kuruştu ve o ürettiği ve de Keşan’daki çeyiz mağazasına olan borcundan dolayı bir an evvel satmak zorunda olduğu, tüccarın ise ; süneydi, kıldı,yapağıydı v.s. gibi bahanelerle neredeyse bedava almak istediği buğdayını yüz otuz beş bin liraya satmayı başarmıştı..!
Bir an için için güldü ve içerisindeki alaylı gülüş yüz kaslarının gevşemesine sebep olduğundan dudakları hafifçe aralandı. Elinde olmayarak da başını iki yana salladı. Gören Hıdır ‘ın kendi kendine konuştuğunu zannederdi.Gerçekte de Hıdır sessizce kendisiyle konuşuyordu…” Ulan Idır sıkma canını ,kasabadaki çaydan pahalı satamadın ama; köydeki çaydan pahalıya sattın buğdayını…!“Yüzündeki yumuşak ifade kaybolmuş, yerine sert bir ifade gelmişti. Dişlerini sıkmaya başladı….
Gerilmiş bir yay gibiydi…İçinden çay bardağını duvara vurmak geçti..ve avucunda sıkmakta olduğu bardak neredeyse kırılacaktı “Yetmiyu…….Yetmiyu….” dedi kendi kendine.
Evet, buğday geliri evlilik için yaptığı harcamaları karşılamaktan ve seneye yapacağı çiftçilik masraflarını karşılamaktan çok uzaktı. Tanrı’yı ararcasına gözlerini tavana dikip, tekrar düşünceye daldı. Düşündükleri bu kez isteği dışında dudaklarından sesli döküldü ortaya….
Bu memlekette bir şeyler ters gidiyordu . Kafasını hızlı hızlı kaşıdıktan sonra , başını iki elinin arasına aldı ve bir müddet öylece kaldı….Gözlerini bir an kapayınca kendisini sonsuz bir karanlığın içinde hissetti…..
Karanlık, çaresizlik,umutsuzluk hep bunları çağrıştırıyordu beyni. Daha fazla dayanamayarak açtı gözlerini ve tekrar ışık ile tanıştı. “ Evet ışık, bir ışık, mutlak bir çözüm olmalı ve bizler bi yerlerde yanlış yaptık…” diye düşünürken, Hıdır’ın sıkıntılı halini sezen Hasan dayı yavaşça O’nun yanına sokulmuş ve elini omuzuna atarak; “ Ne düşünürsün be Idır…? Karadeniz’de gemilerin mi battı….! “ diyerek Hıdır’ın yanındaki tahta ve de bağlantılarının gevşemesi nedeniyle; otururken gıcırdayan, sandalyeye ilişti…
Hasan dayı ; köydeki en yaşlı birkaç ihtiyardan biriydi ve yaşı yetmiş beşti.Alçak boylu biriydi.Yıllarca omuzunda ,nedenini hiç düşünmeden, taşıdığı yüklerden dolayı bacakları pergelleşmişti.
Tıknaz vücudunun üzerine yerleşmiş küçük kafasındaki saçlar beyazlaşmış ama; hala dökülmemişti.Son yıllarda Cami’ye gitmeye başlaması nedeniyle olsa gerek,yüzünde bıraktığı hafif sakal O’na kaçınılmaz bir sempati duyulmasına sebep oluyordu….!
Üzerinde toplardamarların belli olmaya başladığı, kısa kalın parmaklı ve hala nasırlardan kurtulamamış eliyle Hıdır’ın arkasına vurarak ” Abe kızan ne derdin var senin” dedi. Köy yerinde her kez bir birinin halini bildiğinden saklamaya gerek yoktu ve Hıdır;buğdayı ve de karşılayamadığı borçlarını anlattı Hasan Dayı’ya.
Derdini anlatmış ve paylaşmış olmanın verdiği rehavetle hafif gevşemeye başlayan Hıdır’a “ Abe kızanın düşündüğüne bak.Abebi kapıyı kapayan Alla öbür kapıyı açarmış…” diye söze başlayan ve bir zamanlar bir partinin delegeliğini de yapmış olan Hasan Dayı sözlerine şöyle devam etti:” Abe Idır; önümüzde ne var.? Seçim var….Seçim nedir?Para demektir. Şimdi mebuslar ortaya çıkacak ve kendilerini seçmemiz için bize para verecekler… Ayrıca; Ükümet de kesenin azını açacak. E.. elbette bu işlerden senin , benim payıma da bi şeyler düşer beya….!”
Kısa bir sessizlik oldu. Hıdır bir cevap vermeyince, Hasan Dayı devam etti: “ Abe oylamızı unlara bedava mı vercez? Elbet bunun bi karşılığı olcak. Yoksa bu köye iç uramasınlar valla….Bi sürü aday olcak. Elbet birine senin durumunu açar,derdinebi çare bulmaya çalışırız be kızan…..! Üzülme üzülme er şeyin bi kolayı vardır….! “
Bu sözler yerini, Hıdır’ın kafasında tam tamlar çalarken, gene bir sessizliğe bıraktı…..
Hava sıcak çok sıcaktı ve Hıdır için kurşun gibi ağırlaşmaya başlamıştı…Bir an göğsünün daraldığını hissederek, derin nefes aldı.Kafasından binlerce soru ve binlerce söz geçti birkaç saniye içinde….Aklından geçenleri Hasan Dayı’ya anlatmak istedi ama; O’nu kırabileceği kaygısıyla vazgeçti.
Yutkundu…Boğazındaki düğümü çözdü….Konuşmalıydı……Her şeye rağmen konuşmalıydı…..Derin bir göğüs geçirdikten sonra; alçak bir ses tonuyla konuşmaya başladı :
İLANIN DETAYI İÇİN FOTOĞRAFINI ÜZERİNE TIKLAYINIZ
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)